Kenan Fani Doğan

Kenan Fani Doğan

21 Nisan 2013

"Guti-Keti" benzerliği ve ilişkisi üzerine notlar..


Guti-kürt bağlantısını önemsizleştirmek, giderek dikkatlerden kaçırmak için..
kürtlerin Halys (Kızılırmak) yayı içerisinde Katpatuka dedikleri çekirdek krallık (imparatorluğun ana-esas devleti) kurduklarını..
doğudaki son kaleleri Ziata şehri (Xarput ovasının güneyindeki Anzetene, Till-enzit) ile Mitanni'ye komşu olduklarını..
imparatorluğun Tumana ve Pala adlı iki büyük eyaletten oluştuğunu..
batıdaki eyalet olan Pala sınırlarının Sangario (türkler Sakarya desin bakalım, bu Sakarya da peygamber Zekeriya gibi zekertuları anlatır) nehrine vardığını..
nehrin ismini Sakari kabilelerden aldığını..
ve de örtbas etmek için..
asıl adı Keti olan bu halka hiçbir yede yazmamasına rağmen Hitit deyip için içinden çıkacaklarını sanmışlardır.

Hal böyle olunca "Gutiler bir dönem Zagros'un batı eteklerinde hayat sürmüş, barbarca akınlarıyla Sumer ve Asur tabletlerine geçmişlerdir"den ibaret bir intiba yaratılmak istenmiştir.

Batılı araştırmacılar 1915 yılında nesicenin çözülmesiyle birlikte bu millete ilişkin çok geniş bilgiler yayınlamışlardır. Türk üniversiteleri ise tüm nefesini bu bilgileri çarpıtmaya harcamıştır.

Bugün dünya bilim çevreleri biliyorki Keti uygarlığı ileri bir uygarlıktır. Özellikle giyimleri bugünün modasına etki yapacak zerafettedir. Kral mektuplarının, soylular demokrasisinin, ketilerde politik erk olgusunun incelenmesi nesililerin ahlaklı ve ileri uygarlık düzeyine sahip olduklarını kanıtlıyor. Teknoloji alanında da öyledirler. Mısır, çok ileri mimarisine rağmen metalurji alanında yeterli teknolojiye sahip değildir. Hattuşaş arşivinde Mısır firavunlarının demir kılıçlar ısmarlayan ve bunları mutlaka edinmeleri gerektiğine dair ricalarını havi mektupları vardır. Günümüzde olduğu gibi teknoloji hırsızlığına Keti kralı da duyarlı ve dikkatlidir, bu nedenle istekleri ağırdan alır.

Bu halkın dilini inceleyen bir kürt yazılanların % 50'sini hiçbir sözlüğe ihtiyaç duymadan anlayabilir. En son Keti belgesi İ.Ö. 1130 yıllarına tarihlenmektedir, bazı kaynaklara göre bu tarih 1150'tir. Üçbin yıldan daha fazla zaman geçtikten sonra bir dili yarı yarıya sözlüksüz anlayabilmenin çok önemli nedenleri olsa gerektir. Hele yüz temel sözcükte yer alan kök sözcükler itibarıyla % 90 gibi kürtçeyle örtüşmesinin mutlaka bir izahı vardır.

Keti ibaresi hristiyanların Eski Ahit dedikleri Tevrat'ın isimlendirmesi ve tanıklığıdır. Guti'nin sami dillere, kenancaya, ibraniceye, aramiceye geçerken Keti şeklinde teleffuzu ve transkripsiyonu son derece anlaşılır bir durumdur.

Zagros'un orta bölgelerine, bugünkü Van-Hakkari yörelerine lokalize edilebilecek Guti ülkesi Gutium'a bir Sumer eşik taşında ve bilahare yöreyi ele geçiren Asurluların bir valisine idari merkezden yazılan bir mektupta Kardaka deniyor olması ayrıca dikkate değer bulgulardır.

Hitit arşivlerinden çıkan bir belgede "Neşalıların (nesi) soyluları Karadeniz'in kuzeyinde oturur" denmektedir.

Bilahare belirtilen coğrafyada hareketlenecek İskitlerin dilinde Pala sözcüğü savaşçı anlamına gelmekteydi. Savaş aracı olan enli kılıcı diğer bıçak türlerinden ayırmak, yine erilliğin belirgin emaresi olarak savaşçılara özgü bıyığı belirtmek/betimlemek için Pala denmesi sözcüğün savaşçı anlamıyla ilgilidir.

Pala eyaletini oluşturan Keti boyları Zag'lılığı şüphe götürmeyen savaşçı boylardı. Toprağa bağlı olanları, yani zenaatla, çiftçilikle, ticaretle uğraşanları ise çekirdek ülke Katpatuka (Hellen tahrifiyle güzel atlar ülkesi anlamına gelecek şekilde Kappadokia)'da kurdukları şehirlerde topluca yaşıyorlardı. Katpatuka'yı da tanımlayacak şekilde kullanılan Tumana sözcüğü bilahare bu yerleşiklik (ticaret-tarım) ve toplanma olgusundan hareketle İrani versiyonda "tümen"e dönüştü. Şimdilerde askeri birlikleri ifade ettiği gibi para birimidir.

Sam ve Neriman, torunu Rüstem, Mithra, Hz. Ali de pala bıyıklıdır. Şimdiki alevi inancında pala bıyık Ali'nin bahçesidir ve kutsaldır diye kesilmez. Oysa genel adı Dusiki olan Dersim aşiretlerinin en kutsal figürü olan Bawa Duzigun bizi alır Zigun'ların tanrısı Homa'ya ve ona karakter olarak izafe edilen kutsiyetlere götürür, Sam'a yani güneşe ve oğlu olan Mihridat'a götürür. Mihr güneş olduğuna göre dat yada bizdeki versiyonuyla zat soneki oğul demektir. Güneş Şem'dir, ay ise Şan. Tanrının kendilerine geçtiğine inanan Homavargaların çocukları bugün kendilerine Kureşan diyorlarsa bunda şek-şüphe olmayacağı gibi aykırılık da yoktur. Bugünkü inançları bile böyledir.

Şan sözcüğü ışın, parıltı anlamına geliyor. Şanlı olmak, arapça düşünülmediğinde parıltılı olmaktır, parıltılı olmaya bizde kutsiyet izafe edilmiştir. Dikkat ederseniz Ali tasvirlerinden bu parıltı esirgenmemiştir, baş kısmı genellikle ışık saçar şekilde resmedililr. Kürtlerin yüceltici sıfatları sami topluluklardan tamamen farklı bir felsefi algıya, dolayısıyla farklı altyapıya dayanır. Alişan denmesinin nedeni budur.

Siz Mirza deyin, yücemiz yani Homamız Mirza. Hey altın gözlerine kurban olduğum, beg güneşin baga oğlu, ışın bakışlı, aydınlatan Mirza bir üflesen bizim de gözlerimiz açılsa artık..

***

Mana, manner, tumana, kurmanc, kirmanc, kirmonc, sekmon, sekman.

Sek ve kir kök sözcükleri ilk yurt olan coğrafyaya ve etnonime dair şifre sözcük ve sıfatlardır. Sonek durumundaki mana-man-mon-manc-monc ise sosyal örgütlenmeyi ve işbölümünü ifadeye yarayan sıfatlardır. Bu sözcük orta dönem diliyle türetilmiş olsa mend şeklinde yer bulacaktı. Katpatuka-Kardaka sözcüklerinden istanlı Kurdistan'a gelinceye kadar uzun bir tarihi dönem olduğu, zaman içinde farklı toplumlar ve dillerle hatta farklı dinlerle karşılaşmanın bir sonucu olarak kürtlerin kelime türetme mentalitelerinin, bu mentaliteye etkiyen dini-felsefi altyapının değişikliğe uğradığını, sözcüklerin de buna bağlı olarak süreç içerisinde değişiklik geçirdiğini kabul etmemiz gerekir. Mana'dan mend'e uzayan evrim de aynı süreçleri izlemiştir, aynı etiklenmeye tanıklık ediyor. Kürtler 5 bin yıl öncesinden başlamayıp topu topu 2500 yıllık iraniliği değerlendirmelerine esas aldıklarında kısır döngüye kapılacakları gibi geçmişleriyle ilgili sağlıklı muhakeme yürütebilmenin asli unsurlarını tamamen dışarda bırakacaklarından bocalar, doğru bilgiye ulaşamazlar.

***

Kısa bir kaynakça yerine geçecek şekilde aşağıda sıraladığım eserleri bulmak ve bu kitaplarda ne dendiğine bakmak fazla zor değil.

Ketiler hiyeroglif ve çivi yazısı olmak üzere iki tür alfabe kullanıyorlardı. Bedrich Hrozny Nesi dilini çözmeden önce de alfabeler tanınıyordu. Hitit dili alfabeler bilindiği için ve bu alfabelerin yardımıyla çözüldü. Dilin çözümünü müteakiben hitiçe tam bir kesinlik kazandı, öyle ki Hrozny hititçenin gramerini bile yayınlamıştır.
Seton Lloyd araştırmalarında bolca hititiçe sözcük kullanır.
Ekrem Akurgal TDK'nın tahrifçi atatürkçülerindendir ama hititlerin türk olmadıklarını söyler, o da bolca hititçe sözcük verir.
Sözcükler sonuçta ham materyaldir, bu sözcüklerin kürtçe ile form ve anlam karşılaştırmasını yapmak kürtçe bilen biri için zor değildir.
Hayri Ertem'in Boğazköy metinlerinde geçen coğrafik adların anlamı ve lokalizasyonu üzerine DTCF yayınları arasında çıkan kitabı var.
Emmanuel Laroche'nin Luvi dili sözlüğü var. "Diktionnarie de la Langue Louvite" adlı eseri.
Annelies Kammenhuber'in "Hethitisch, Luwisch, Hieroglyphenluwisch und Hattisch" adlı eseri.
Pierro Meriggi'nin "Hieroglyphisch-Hethitisches Glossar" adlı eseri.
Bunlar türkçeye çevrilmiştir. DTCF yayınları arasında yayınlanmıştır.
Edgar Sturtevant'ın kitabı ise "Eti Dili Sözlüğü" adı altında Münire B. Çelebi tarafından türkçeye çevrilerek TDK yayınları arasında yayınlanmıştır.







 

Hiç yorum yok :