Kenan Fani Doğan

Kenan Fani Doğan

11 Nisan 2015

Teşub, Tus, Tisva, Tuşpa-Van..


Kürtlerin şehir isimlerine, köy isimlerine, akarsu ve dağ isimlerine, bunlardan her birine verilmiş tanrı, tapım yada tapınak ismine, dağların ve şehirlerinin hangi inançla, hangi kültle kutsandığına bakmadan kürtleri zerdüşti, alevi yada sünni ilan etmek kolay olduğu gibi bu dinleri kürtlerden türetmek maharet oldu gitti. Gerçekleri tersyüz etmek elbette maharet ister ama bu maharet tarihçilik değil. Hiçbir yere bakmazsanız Nemrud Dağı'nın tepesine bakın. Oradaki heykelleri alevi seyyidleri mi dikti, şehylermi yonttu, yoksa Zerdüşt heykellermidir sorusunun cevabını hepimiz biliyoruz. O halde sadede gelelim beyler, geçmişimizin kapı gibi kanıtlarının üzerinden atlayarak yakıştırma tarih türetmek tarihçilik değil biline..

Parto-hellenistik dönem, İran coğrafyasında ısrarla Zerdüşt dinine yaklaştırılmak istenen ateş tapımının ve sair hednik inançların Zerdüştlük içine monte edilmesini kabullenmeyen parni aşiretlerle farslar arasındaki farklılaşmanın daha da derinleştiği ve parni topluluklarda eski inançlarına sebatın en ileri noktaya vardığı dönemdir. Bu tarihi dönem islam istilasına kadar 1200 yıllık bir tarihe tekabül ederki dönem boyunca kürtler üç imparatorluk kurmuşlardır. Yalnızca Part imparatorluğu 450 yıl yaşamıştır. Bu süreye Mihridat(es)'ın devleti ve Kommogene imparatorluğu da dahildir, bunlar hesaba katıldığında imparatorluk sayısı beşe çıkıyor. Bu süre boyunca Fırat nehri Part ve Roma arasında sınır olurken yine kürtlerle aynı kökenden gelen topluklar durumundaki Komogene halkı ve hemen kuzeyinde yer alan topluluklar tıpkı Med-Lidya döneminde olduğu gibi Halys ırmağını (Kızılırmak'ı) sınır edinmişlerdir. Kürtleri arayacaksanız kürt devletleri içinde arayınız, bu devletlerin tarihini, halkını oluşturan toplulukları ve dini inançlarını atlayarak hangi tarihi yazdığınız sorulur ve sorgulanır.

*

Tanrı Şamaş Urartu'nun Teşup'udur, Batı Anatolia'nın Apollon'u, Asya düzlüklerinin ve hasseten Mitanni'nin Mitra'sı, Hintlilerin Threeaton'udur. Muş, Mus, Balath, Tercon, Teşup isimleriyle de anılır. Mitra, Muş ve Mus versiyonlarında ay ile güneşin oğlu olup ay tanrıdır (isimlerin başına M iliştirilmesi May'dan yani anadan hareketle anaerkillik etkilerini işaret eder) diğer versiyonlarında ise ay ile güneşin oğlu olup güneş soyludur yani pederşahidir. Bu farklılıklar tapıma konu toplulukların eski inançlarında tanrı yada tanrıça inançlarının dominant oluşuyla ilgilidir, hatta her bir versiyon aynı inancın mezhepleri durumundadır demek pekala mümkün.

Şeyhmus'a dönüşen Şamus da eski bir tanrı olup, Şamus tapınağı bugün uyduruk bir şeyhin türbesi ve çeşmesi düzeyinde kabul görmektedir. Şem ismi haftanın bir gününe verilecek kadar yaşamda yer bulur. Amed'in daha bu yüzyılın başlarında binlerce şemsi nüfusu vardır. Rüstem'in hali de öyle Şem olan tanrıyı ve tapımını örtmek için Şem'e (Sam) kahraman bir torun izafe olunmuş ve bu savaşçı torunla Sam'ı unutturmak istercesine İran inançları içine monte edilmeye ve eritilmeye çalışılmıştır. Sam'ın savaşçı nitelikleri Mitra, Şamaş yada Apollon'la özdeştir. German mitolojisinde bu tanrıya Tyr yada Tisva deniyor.

Hintliler Threeaton derken üç ışınlı anlamında söylüyorlar. Güneş babadan, Ay anadan aldığına ilaveten bir de kendi ışığını ekliyorlar. Germanlar Tisva derken haftanın üçüncü gününe Tistag yada Tuesdag diyerek bu günü Tisva ile kutsamışlardır. Kürtlerde salı gününün kutsal sayılması bir gelenektir. Seşem Sam'la yada Şem'le kutsanmıştır. Kürt lehçelerinin çoğunda Sam "Ş" ünsüzü ile telaffuz olunmaktadır.

Yine bu tanrılara adanmış şehirlerden biri olan Tuşpa tanrı Teşub'un ismini taşıyor. Teşup sadece Urartu tanrısı olmayıp tüm Anatolia'da tapım görmüş, hint-avrupalı kavimlerce doğuda İran'a, batıda İskandinav ülkelerine kadar götürülmüş bir tanrıdır, Mitra çeşitlemesidir. Hitit'de savaş tanrısı güneşsoylu Tarkhun olarak tapım görmüştür. Tarkhun, Urartu tanrı kabartmalarında dokuz ışıklı olarak tasvir edilmiştir. İran'da ise başlangıçta Tus ismiyle tapım görürken Zerdüşt'ün kitabında kahramana indirgenmiş ve Tus-i Nodaran (dokuz ağaçlı, dokuz soyun asili) olarak tanımlanmıştır. Tus tapımıyla takdis edilmiş bir şehir de vardır. Tarih boyunca Tus olarak anılan bu şehir arap istilasından sonra sırf yöre inançlarının kalıntılarını tasfiye amacıyla arapça "Meşhed" diye isimlendirilmiş ve bugün öyle anılmaktadır. Dokuz ışıktan dokuz ağaca tenzil edilmesi ışık tanrısının dokuz gezegeni temsil etmekte olduğuna ve dokuzunun da gücüne sahip olduğuna yaygın bir şekilde inanıldığını bugün bile örtmeye yetmiyor.

Teşub batıda ise Tisva'ya dönüşerek tapım görmüştür. Skandinav ve Sakson kavimlerinin tanrısı olması ayrıca dikkate değer. Zag soylu kavimlerin göçüyle geniş bir coğrafyaya yayılma imkanı bulduğu anlaşılıyor. Bu arada Luwi dilinde 'Taw'a dönüştüğünü, 'Tij' sözcüğünün ışık anlamında hala kullanıldığını belirtmek gerekiyor.

Bu inanç sistemi sonuçta teslisin temelini oluşturuyor. Threeaton versiyonunun üç sayısına karşılık düşen sözcüğü içermesi gibi Mitra'dan anaerkillik simgesi olan "M" ünsüzünün alınmasıyla geriye kalan itra-ithra sözcükleri de yine üç anlamına gelen sözcüğe denk düşüyor. Gerek three, gerekse ithra sözcüğünden baştaki "T" konsonantı alındığında geriye "hree" kalıyor. İngilizce yazımda "e" vokalleri "i" olarak okunduğuna göre kök sözcüğe 'hiiri yada hrii' demek gerekiyor. İthra için de aynı durum sözkonusu, her durumda üç sayısını ifade eden sözcüğü tanrı isimlerinde tesbit etmek mümkün. M konsonantından farklı olarak T konsonantı tanrıyı (Tho-Teo) simgeleyen ünsüz olarak isimde yer bulmuş. Mithra isminde yer alan M konsonantı ise yine tanrısal bir simge, bir farklaki ana tanrıçanın simgesi olarak, aidiyet-soy açıklaması için isme eklenmiş. Yaygın olarak Ma yada Ma(j)y olarak anılan anatanrıçayı ve tapımını işaret ediyor. Oğul tanrıların M konsonantı içermesi oğul tanrının başat tanrı olarak kabulünden önceki dönemde ilgili toplumun başat tanrısının anatanrıça olduğunu yada anatanrıçaların bu toplumda hala tapım görmekte olduğunu gösterir.

Yine dikkate değer bir diğer husus da Mitra'ya denk düşen tanrıya her çeşitlemede yada sektte haftanın üçüncü gününün tahsis edilmiş olmasıdır.

Tüm bunların dışında zazaki 'hiri'ye denk düşen 'se' sözcüğü kurmancide üç sayısını belirtmekte kullanılıyor. Hitit dilinde "se, sew, swe" söcükleri yüce, kutlu anlamlarına geliyor. İspanyolca sinyor, ingilizce sir sözcükleri "se, sew, swe" kavramları esas alınarak türetilmişlerdir. Yüzlü sayıların ilk rakamı zazakide "se" olarak dururken kurmancide sad, hintçede seat şeklinde ifade ediliyor, latincede de centum olarak yer alıyor. Yüz rakamı sayıların üçüncü basamağıdır. Üç sayısının inanç gereği kutsandığını rahatlıkla söyleyebilecek durumdayız.

Görüldüğü gibi felsefi altyapısı sağlam, uzun ömürlü olduğu kadar son derece yaygın bir inançla karşı karşıyayız. Tanrı isimlerindeki hiçbir vokal yada konsonant isme tesadüfen girmemiştir. Tapımın temelini oluşturan dini ve felsefi algının yüzlerce yıllık bir süreçte imbikten geçirircesine şekillendirdiği bir inşa ve sıfatlandırma söz konusudur. Tanrı isimlerinin dikkatle incelenmesi tapımının niteliğine olduğu kadar hangi inançlarla etkileşim halinde olduğuna ve geçirdiği evrimlere tanıklık eder.

Batılı tarihçiler ittifakla "Mithra inancı olmasaydı teslis ve İsa'nın öğretisi batıda din ölçeğinde kabul ve yerleşme imkanı bulamazdı" demektedirler. Buraya kadar olanı doğru ama Mithra inancının Romalılar tarafından kuzey Avrupa'ya kadar taşındığı iddiası yanlış. İnanç yayılmasını kavimlerin göçüyle ve göçün doğal sonucu olan dini-kültürel etkileşimle açıklamak doğru olanıdır. Tanrıların tapım gördüğü geniş coğrafya ve bu coğrafyadan sürekli batıya yayılma sadece etkileşimin kaynağını ve boyutlarını kanıtlamakla kalmıyor, Mithra'nın ayak izlerini takip etmek hangi kavimler aracılığıyla ve hangi yollardan yayıldığını da gösteriyor.

Tarihte Mithra isminin geçtiği ilk yazılı belge aynı zamanda yeryüzünün ilk yazılı antlaşması olarak tarihe geçmiş olan Hitit-Mitanni devletleri arasında egemenlik paylaşımını düzenleyen yazılı antlaşmadır. Bu antlaşmaya tanrılar şahit gösterilmek suretiyle kalıcı olması amaçlanmıştır. Bu antlaşmada en büyük üç tanrıdan biri olarak Mitrassil şeklinde zikredilen tanrıyı yazılı belgelere ilk geçtiği yerde aramak, Waşuganni-Hattuşaş arasında aramak gerekeceği akılcı olmasından önce tarih biliminin önümüze koyduğu bir zorunluluktur.

Tuşpa ile başlamıştık Van'la bitirelim.

Tus şehri ile Tuşpa'nın aynı inançlar nedeniyle aynı anlama gelen isimler taşıyan şehirler olduğunu anlayabilmek için bu şehirlerin üzerine sinip kalmış külleri savurmak gerekir.







10 Nisan 2015

Part başkenti: Hatra


Hatra şehrinin kurulduğu yıllarda iki tane Nisibis var, bir Nizip diğeri ise Nisêbin. Başlangıçta Hatra'dan geçen ticaret yolunun aynı ismi taşıyan hangi şehre ulaştığını kestirmekte tereddütlüydüm. Bu yolun yine Hatra gibi ticaret yolunu koruma amaçlı kullanılan Singara'dan (Sincar) geçtiği bilgisine istinaden Nisebin diye yazdım. Haritaya bakıldığında Sincar'dan geçilmesi halinde yolun Nisêbin'e ulaştığı anlaşılır. Nitekim o dönemlerde Kamissa ve Nisebin yine kuzeye taşınan malların toplandığı ticaret merkezleri durumundaydı. Bu şehirlerdeki tarihi silolar körfezden gelen mallara karşılık büyük ölçekte tahıl ihracı yapıldığını ortaya koyuyor. Her önemli ticaret merkezinin yada ticaret yolunun güvenliği için kurulmuş şehirlerin aynı zamanda önemli askeri garnizonlar olması son derece doğal hatta kaçınılmaz.

Bu arada Nis Dağı'nın tanrısını anlatan Homeros'un onu Asya düzlüklerinden getirmesini de anımsayalım. Grekler Asya deyimini sadece Anataolia için kullanıyorlardı. Doğru yazımıyla Asia yani As ülkesi diyorlardı, daha sonra genişletilerek kıtaya teşmil edildi. As deyimi insan şeklinde tasarlanmış tanrıların genel adıdır. Bir önceki dönemde Van denen yarı hayvan nitelikli tanrılar tapım görüyordu. Dağların doruklarıyla tanımlanan Dionysos ve dağlara sığınmış olarak yaşayan kürtlerin bugünkü durumu ve Anadolu'da kırka yakın Nis Dağı olması üzerinden atlanacak gibi değil, Homa tapımından önceki dinimizi açıklıyor, kaldıki Dionysos tapımının bugünkü inançlara da etkisi var. Dürziliğe etkisi açık, yarsaniliğe de etkisi var. Bilahare Apollon tapımı yaygınlaşıyor (Hititlerdeki adı Pulun) ve egemen hale geliyor, oğul tanrı tapımının dominant hale gelmesi diğer tapımları tümden tasfiyeye yetmiyor, farklı mezhepler yada din olarak varlık sürdürüyorlar yada egemen tapıma bir şekilde etkiyor ve içinde yer ediyorlar. Kürtlerde bir inancın toplumu tümüyle örtmesi ve hakim hale gelmesi söz konusu değil. Yarsanilik, dürzilik ve ezdilik farklı tapım şekilleri, bugün bile varlar. Dışardan geldiklerinin işareti yok. O zaman bu dinleri coğrafyada ve kürtlerin ataları olan akraba kavimlerin inançlarında aramak gerekecek. Oğul tanrı ve Dionysos'un ikisi de yerli ve grek panteonundan apartılmış değil. Dürziler Nizip'in fazla uzağından göçetmediler, Kilis'ten göçettiler, dönem itibarıyla Nizip de egemenlik alanlarıydı. Canbeganların bir kısmı dürzileşirken bir kısmı alevileşti bir kısmı da sünnileşti.

Mithra, Homa, Tarhund, Tarqun, Apollon aynı tanrılardır. Hepsi oğul ve savaşçı tanrıdır. Greklerin Apollon demesine bakarak anlamını çözemiyoruz. Hititçesini türkler "Pulun" olarak veriyorlar, oysa hitit alfabesinde sadece konsonantlar var, vokaller yok. Türk müellifler bu "u"ları german dillerinde "o"nun "u"ya yakın bir sesle okunmasına istinaden uydurmuş olmalı. Apollon'a isim babalığı yapan Pulun savaşçı bir tanrı ve PL konsonantlarının (Pal=savaşçı, Pala=savaş aleti, Palabıyık=yiğitlik alameti, Bala=yüksek, yüce, yiğit, Plılıng=kaplan örneklerinde görüldüğü) gibi savaşçı, yiğit yada yüce anlamları veren sözcüklerde kullanıldığını biliyoruz. Tabii Palandokan, Balabethene=Palî, Balalis=Bitlis gibi şehir isimlerinin etimolojisi de konu işlenirken üzerinde durulacak kilometre taşları hüviyetinde. Eski şehirlerin büyük bölümü tanrılar adına kurulmuş yada tanrı adlarıyla takdis edilmiştir. Bizim tanrılarımız şehirlerimizde bas bas bağırıyor, biz hala tanrıyı Hira dağında arıyoruz.

Önce greklerin sonra arapların ve türklerin yerleşme birimlerinin isimlerini niçin inatla değiştirmek istediklerine dikkatle bakmak lazım. Her biri inanca, farklı bir kültüre, farklı sosyal nizama ve kürtlerin tarihi geçmişine tanıklık ettiği için değiştirilmek isteniyor. Şehir isimlerinin görünen anlamında ve etimolojisinde bir tarih ve inançlar açıkça yer alıyor, adeta ben buradayım diyor.

Güney'deki Hatra dışında bir de kuzeyde Hataro var, Hazro ilçesi Asur yazımlarına böyle geçmiş. Bu demektirki en az 3 bin yıllık bir yerleşme birimidir.

Yukarda Hatra şehrinin Partlar tarafından kurulduğundan bahsetmiştim. Daha dikkatlice araştırınca 2. yüzyılda Partlar tarafından başkent olarak kurulduğu ve Sasanî-Bizans savaşı sırasında Sasanîler tarafından yıkıldığı bilgilerine ulaştım.

Bu durumda iki önemli tarihi olgu çıkıyor ortaya;

1- Şehrin farslar tarafından kurulmadığı ve farslarla meskun olmadığı.
2- Musul'un hemen güneyinde yer alan Hatra'ya kadar uzanan rum nüfus olmadığı, herhangi bir rum kolonisinin bulunmadığı düşüldüğünde yörenin savaş esnasında hala partlarla yani kürtlerle meskun olduğu ve Sasanî-Bizans savaşında kürtlerin Bizans'a müttefik oldukları ve Sasanî devletince cezalandırma amaçlı olarak şehirlerinin (eski başkentlerinin) yıkıldığı.

Bugün arap barbarları tarafından işlenen yıkım suçu günümüzden yaklaşık 15 asır önce önce farslar tarafından işlenmiş. Hatra o gün tamamen yıkılmasına rağmen ihtişamını asırlarca korumuş bir şehir. Kurulduğu günlerde başlıbaşına bir kültür merkezi olduğu açık.

Türk etimolog Bilge Umar, 'Türkiye'deki Tarihsel Adlar' adını taşıyan çalışmasında Hatra isminin kökeni ve anlamı üzerine yazıyor;
"Kentin adı Hatra, Arapça'da "Yeşil" demek olan Hadra'dan gelmez. Nitekim şimdi bile Iraklılar kent kalıntıları alanını El-Hadra diye değil, El-Hadr diye anıyorlar. (R.E. Streck Hatra maddesi). Hatra adının Aram dilinden geldiğini "Duvarla çevrili yer" demek olduğunu, dolayısıyla Hisar'ı kastettiğini söylüyor. Bunun doğru olduğunu sanmıyorum. Çünkü ilkçağda her kent, her kasaba hisar durumunda bulunduğundan, her dilin konuşulduğu bölgede o dilin "Hisar" anlamındaki sözcüğü kent, kasaba adlarında çok sık kullanılmıştır. Oysa, Mezpotamia'da yahut Aram yurtlarında Hatra bolluğu yoktur. Buna karşılık asıl Parth yurdu dolaylarında da Adra tapkısının bulunduğunu kanıtlayan tarihsel coğrafya adlarıyla karşılaşıyoruz: Atrek Irmağı, Otrar kenti vb. Buna bakılırsa, Hatra kentinin adı da tanrı Adra ile ilgili olmalıdır." (Bilge Umar, Türkiye'deki Tarihsel Adlar, sayfa 307)

Buyrun size İskitlerin Makedon işgali sonrası kurdukları ilk başkentleri Nisa şehrinin yanındaki Atrek nehrinin ismine kaynaklık eden tapım şekli ve kürtlerin ateşperestliğine coğrafik isimlendirmelerin tanıklığı.

Küçük Medya da denilen Aderbadegan'da (en eski formu Atrapataka) yine aynı tapım karşımıza çıkıyor. Kürtler farslar gibi zerdüştî değiller ve din adamlarına bu nedenle mugbed (magius) denmiyor, bunun yerine kürtlerin din adamları aynı dönemde ateşin hizmetkarları anlamında "Herbend" olarak isimlendiriliyorlar. Partların, zerdüştî Sasanîler yerine Bizans'la müttefik olmalarinın altında bu dini ayrılık yatıyor ve Sasanîler bu nedenle "Adır"la takdis edilmiş ve Part inançlarını sembolize eden isme sahip Hatra şehrini tamamen harabeye dönüştürüyorlar. Tıpkı IŞİD güruhunun bugün Şengal'de ve Hatra'da yaptığı gibi.


Arçên ve Arzêng isimleri üzerine kısaca

Arçên ismini Arduşen şeklinde yazmak Osmanlı yazımıdır, kürtçe değildir, Yenibaşak gibi uyduruk bir isimdir sonuçta. Yöre halkı bu eski yerleşme biriminin ismini kendi dilinde saklamakta ve devam ettirmektedir. Bu yerleşme biriminin adı Arçên'dir. Aşağısında yer alan Murad suyunun adı ise (grekçe yazımıyla) Arsanias'tır. Bizim dilimizde Arçûnî diye okunur. Soylu su, yüce su anlamına geliyor. Çûnî bildiğiniz gibi kürt dilinde ırmak anlamına gelmektedir. Ar sözcüğü soylu anlamına geldiği gibi tapım gören aya, oğul tanrıya soyluluk izafe etmek için kullanılan bir sıfattır aynı zamanda. Bugün Armelû köyüne Elmalı denmekte, tahrifatı bir kenara bırakarak yerleşme birimlerimizi asıl isimleriyle zikretmemiz ve isimlerini korumamız gerekiyor. Armelû, yarım ay, hilal anlamına geliyor. Yeri gelmişken Hacan ve Ayzon isimlerini de zikretmekte yarar var, bu her iki ismin de dilimizde son derece berrak anlamları var. Yüzlerce yıllık geçmişi olan bu yerleşme birimlerine ait isimlerin arapçaya tahvil edilerek Haciyan ve Azizan şeklinde yazıma geçtiğini hatta bizzat kürtler tarafından bilmezlik saikiyle böyle yazıldığını görmekteyiz. Aslında bu bir katliamdır, tarih ve dil katliamıdır. Bu konuda dikkatli olmamız gerekeceği açık.

Bahsi geçmişken Arzêng ismini de açıklamak lazım. Ar sözcüğünün anlamını açıklamıştık. Zeng, iki anlama gelmektedir. İlk anlamı "çan"dır, zeng sözcüğü çan dışında "silah" anlamına da gelmektedir. Erzincan'ın eski adı "Yerzenga"dır. Çok eski bakır işlemeciliğine ilavaten önemli bir silah yapım merkezidir. Eski dönemlerde orduları donatacak ölçekte kılıçlar, kamalar, ok ve mızrak uçları, üzengiler, at koşumlarının metal aksamı burada imal edilmekteydi. Romalılar Erzincan'ın hemen güneyine kurdukları Satala'daki imalathanlerde tüm Roma imparatorluğunun ihtiyacını karşılayacak ölçekte silah üretimi yapmışlardır. Zeng sözcüğünü binici ayaklığı anlamına gelen "üzengi" sözcüğünde de yakalıyoruz. Zeng, her durumda çan anlamına gelmiyor.