Kenan Fani Doğan

Kenan Fani Doğan

10 Nisan 2015

Part başkenti: Hatra


Hatra şehrinin kurulduğu yıllarda iki tane Nisibis var, bir Nizip diğeri ise Nisêbin. Başlangıçta Hatra'dan geçen ticaret yolunun aynı ismi taşıyan hangi şehre ulaştığını kestirmekte tereddütlüydüm. Bu yolun yine Hatra gibi ticaret yolunu koruma amaçlı kullanılan Singara'dan (Sincar) geçtiği bilgisine istinaden Nisebin diye yazdım. Haritaya bakıldığında Sincar'dan geçilmesi halinde yolun Nisêbin'e ulaştığı anlaşılır. Nitekim o dönemlerde Kamissa ve Nisebin yine kuzeye taşınan malların toplandığı ticaret merkezleri durumundaydı. Bu şehirlerdeki tarihi silolar körfezden gelen mallara karşılık büyük ölçekte tahıl ihracı yapıldığını ortaya koyuyor. Her önemli ticaret merkezinin yada ticaret yolunun güvenliği için kurulmuş şehirlerin aynı zamanda önemli askeri garnizonlar olması son derece doğal hatta kaçınılmaz.

Bu arada Nis Dağı'nın tanrısını anlatan Homeros'un onu Asya düzlüklerinden getirmesini de anımsayalım. Grekler Asya deyimini sadece Anataolia için kullanıyorlardı. Doğru yazımıyla Asia yani As ülkesi diyorlardı, daha sonra genişletilerek kıtaya teşmil edildi. As deyimi insan şeklinde tasarlanmış tanrıların genel adıdır. Bir önceki dönemde Van denen yarı hayvan nitelikli tanrılar tapım görüyordu. Dağların doruklarıyla tanımlanan Dionysos ve dağlara sığınmış olarak yaşayan kürtlerin bugünkü durumu ve Anadolu'da kırka yakın Nis Dağı olması üzerinden atlanacak gibi değil, Homa tapımından önceki dinimizi açıklıyor, kaldıki Dionysos tapımının bugünkü inançlara da etkisi var. Dürziliğe etkisi açık, yarsaniliğe de etkisi var. Bilahare Apollon tapımı yaygınlaşıyor (Hititlerdeki adı Pulun) ve egemen hale geliyor, oğul tanrı tapımının dominant hale gelmesi diğer tapımları tümden tasfiyeye yetmiyor, farklı mezhepler yada din olarak varlık sürdürüyorlar yada egemen tapıma bir şekilde etkiyor ve içinde yer ediyorlar. Kürtlerde bir inancın toplumu tümüyle örtmesi ve hakim hale gelmesi söz konusu değil. Yarsanilik, dürzilik ve ezdilik farklı tapım şekilleri, bugün bile varlar. Dışardan geldiklerinin işareti yok. O zaman bu dinleri coğrafyada ve kürtlerin ataları olan akraba kavimlerin inançlarında aramak gerekecek. Oğul tanrı ve Dionysos'un ikisi de yerli ve grek panteonundan apartılmış değil. Dürziler Nizip'in fazla uzağından göçetmediler, Kilis'ten göçettiler, dönem itibarıyla Nizip de egemenlik alanlarıydı. Canbeganların bir kısmı dürzileşirken bir kısmı alevileşti bir kısmı da sünnileşti.

Mithra, Homa, Tarhund, Tarqun, Apollon aynı tanrılardır. Hepsi oğul ve savaşçı tanrıdır. Greklerin Apollon demesine bakarak anlamını çözemiyoruz. Hititçesini türkler "Pulun" olarak veriyorlar, oysa hitit alfabesinde sadece konsonantlar var, vokaller yok. Türk müellifler bu "u"ları german dillerinde "o"nun "u"ya yakın bir sesle okunmasına istinaden uydurmuş olmalı. Apollon'a isim babalığı yapan Pulun savaşçı bir tanrı ve PL konsonantlarının (Pal=savaşçı, Pala=savaş aleti, Palabıyık=yiğitlik alameti, Bala=yüksek, yüce, yiğit, Plılıng=kaplan örneklerinde görüldüğü) gibi savaşçı, yiğit yada yüce anlamları veren sözcüklerde kullanıldığını biliyoruz. Tabii Palandokan, Balabethene=Palî, Balalis=Bitlis gibi şehir isimlerinin etimolojisi de konu işlenirken üzerinde durulacak kilometre taşları hüviyetinde. Eski şehirlerin büyük bölümü tanrılar adına kurulmuş yada tanrı adlarıyla takdis edilmiştir. Bizim tanrılarımız şehirlerimizde bas bas bağırıyor, biz hala tanrıyı Hira dağında arıyoruz.

Önce greklerin sonra arapların ve türklerin yerleşme birimlerinin isimlerini niçin inatla değiştirmek istediklerine dikkatle bakmak lazım. Her biri inanca, farklı bir kültüre, farklı sosyal nizama ve kürtlerin tarihi geçmişine tanıklık ettiği için değiştirilmek isteniyor. Şehir isimlerinin görünen anlamında ve etimolojisinde bir tarih ve inançlar açıkça yer alıyor, adeta ben buradayım diyor.

Güney'deki Hatra dışında bir de kuzeyde Hataro var, Hazro ilçesi Asur yazımlarına böyle geçmiş. Bu demektirki en az 3 bin yıllık bir yerleşme birimidir.

Yukarda Hatra şehrinin Partlar tarafından kurulduğundan bahsetmiştim. Daha dikkatlice araştırınca 2. yüzyılda Partlar tarafından başkent olarak kurulduğu ve Sasanî-Bizans savaşı sırasında Sasanîler tarafından yıkıldığı bilgilerine ulaştım.

Bu durumda iki önemli tarihi olgu çıkıyor ortaya;

1- Şehrin farslar tarafından kurulmadığı ve farslarla meskun olmadığı.
2- Musul'un hemen güneyinde yer alan Hatra'ya kadar uzanan rum nüfus olmadığı, herhangi bir rum kolonisinin bulunmadığı düşüldüğünde yörenin savaş esnasında hala partlarla yani kürtlerle meskun olduğu ve Sasanî-Bizans savaşında kürtlerin Bizans'a müttefik oldukları ve Sasanî devletince cezalandırma amaçlı olarak şehirlerinin (eski başkentlerinin) yıkıldığı.

Bugün arap barbarları tarafından işlenen yıkım suçu günümüzden yaklaşık 15 asır önce önce farslar tarafından işlenmiş. Hatra o gün tamamen yıkılmasına rağmen ihtişamını asırlarca korumuş bir şehir. Kurulduğu günlerde başlıbaşına bir kültür merkezi olduğu açık.

Türk etimolog Bilge Umar, 'Türkiye'deki Tarihsel Adlar' adını taşıyan çalışmasında Hatra isminin kökeni ve anlamı üzerine yazıyor;
"Kentin adı Hatra, Arapça'da "Yeşil" demek olan Hadra'dan gelmez. Nitekim şimdi bile Iraklılar kent kalıntıları alanını El-Hadra diye değil, El-Hadr diye anıyorlar. (R.E. Streck Hatra maddesi). Hatra adının Aram dilinden geldiğini "Duvarla çevrili yer" demek olduğunu, dolayısıyla Hisar'ı kastettiğini söylüyor. Bunun doğru olduğunu sanmıyorum. Çünkü ilkçağda her kent, her kasaba hisar durumunda bulunduğundan, her dilin konuşulduğu bölgede o dilin "Hisar" anlamındaki sözcüğü kent, kasaba adlarında çok sık kullanılmıştır. Oysa, Mezpotamia'da yahut Aram yurtlarında Hatra bolluğu yoktur. Buna karşılık asıl Parth yurdu dolaylarında da Adra tapkısının bulunduğunu kanıtlayan tarihsel coğrafya adlarıyla karşılaşıyoruz: Atrek Irmağı, Otrar kenti vb. Buna bakılırsa, Hatra kentinin adı da tanrı Adra ile ilgili olmalıdır." (Bilge Umar, Türkiye'deki Tarihsel Adlar, sayfa 307)

Buyrun size İskitlerin Makedon işgali sonrası kurdukları ilk başkentleri Nisa şehrinin yanındaki Atrek nehrinin ismine kaynaklık eden tapım şekli ve kürtlerin ateşperestliğine coğrafik isimlendirmelerin tanıklığı.

Küçük Medya da denilen Aderbadegan'da (en eski formu Atrapataka) yine aynı tapım karşımıza çıkıyor. Kürtler farslar gibi zerdüştî değiller ve din adamlarına bu nedenle mugbed (magius) denmiyor, bunun yerine kürtlerin din adamları aynı dönemde ateşin hizmetkarları anlamında "Herbend" olarak isimlendiriliyorlar. Partların, zerdüştî Sasanîler yerine Bizans'la müttefik olmalarinın altında bu dini ayrılık yatıyor ve Sasanîler bu nedenle "Adır"la takdis edilmiş ve Part inançlarını sembolize eden isme sahip Hatra şehrini tamamen harabeye dönüştürüyorlar. Tıpkı IŞİD güruhunun bugün Şengal'de ve Hatra'da yaptığı gibi.


Arçên ve Arzêng isimleri üzerine kısaca

Arçên ismini Arduşen şeklinde yazmak Osmanlı yazımıdır, kürtçe değildir, Yenibaşak gibi uyduruk bir isimdir sonuçta. Yöre halkı bu eski yerleşme biriminin ismini kendi dilinde saklamakta ve devam ettirmektedir. Bu yerleşme biriminin adı Arçên'dir. Aşağısında yer alan Murad suyunun adı ise (grekçe yazımıyla) Arsanias'tır. Bizim dilimizde Arçûnî diye okunur. Soylu su, yüce su anlamına geliyor. Çûnî bildiğiniz gibi kürt dilinde ırmak anlamına gelmektedir. Ar sözcüğü soylu anlamına geldiği gibi tapım gören aya, oğul tanrıya soyluluk izafe etmek için kullanılan bir sıfattır aynı zamanda. Bugün Armelû köyüne Elmalı denmekte, tahrifatı bir kenara bırakarak yerleşme birimlerimizi asıl isimleriyle zikretmemiz ve isimlerini korumamız gerekiyor. Armelû, yarım ay, hilal anlamına geliyor. Yeri gelmişken Hacan ve Ayzon isimlerini de zikretmekte yarar var, bu her iki ismin de dilimizde son derece berrak anlamları var. Yüzlerce yıllık geçmişi olan bu yerleşme birimlerine ait isimlerin arapçaya tahvil edilerek Haciyan ve Azizan şeklinde yazıma geçtiğini hatta bizzat kürtler tarafından bilmezlik saikiyle böyle yazıldığını görmekteyiz. Aslında bu bir katliamdır, tarih ve dil katliamıdır. Bu konuda dikkatli olmamız gerekeceği açık.

Bahsi geçmişken Arzêng ismini de açıklamak lazım. Ar sözcüğünün anlamını açıklamıştık. Zeng, iki anlama gelmektedir. İlk anlamı "çan"dır, zeng sözcüğü çan dışında "silah" anlamına da gelmektedir. Erzincan'ın eski adı "Yerzenga"dır. Çok eski bakır işlemeciliğine ilavaten önemli bir silah yapım merkezidir. Eski dönemlerde orduları donatacak ölçekte kılıçlar, kamalar, ok ve mızrak uçları, üzengiler, at koşumlarının metal aksamı burada imal edilmekteydi. Romalılar Erzincan'ın hemen güneyine kurdukları Satala'daki imalathanlerde tüm Roma imparatorluğunun ihtiyacını karşılayacak ölçekte silah üretimi yapmışlardır. Zeng sözcüğünü binici ayaklığı anlamına gelen "üzengi" sözcüğünde de yakalıyoruz. Zeng, her durumda çan anlamına gelmiyor.






 

Hiç yorum yok :